'Fotoğraftaki eksik'

-
Aa
+
a
a
a

Hürriyet gazetesinde (18 Haziran 2003) Sn. Ertuğrul Özkök’ün yukarıdaki başlıkla bir yazısı yayınlandı. Sn. Cengiz Çandar’ın geçen (18 Haziran’a göre geçen) Pazar günü Tercüman gazetesinde yayınlanan yazısındaki “çok ilginç bir bilgiden” hareketle aşağıdaki satırları kaleme almıştı Sn. Özkök:

“...Fotoğrafta iki eksik var. Biri Rus imparatorluğunun temsilcisi. Öteki de Osmanlı’nın mirası üzerinde oturan devletin başbakanı. Yani Türkiye’nin. Ben hâlâ aynı şeyi iddia ediyorum. O fotoğrafta Türkiye mutlaka yer almalıydı. Çünkü o fotoğrafın, dünyanın yeniden şekillenmesinde çok önemli bir psikolojik etkisi vardı...”

 

Benim çocukluğumda şimdiki gibi dijital kameralar, video kameralar vb. şeyler yoktu. Veya bu kadar yaygın değildi veya biz memur ailesi olduğumuzdan alamamıştık, her neyse. Siyah beyaz Zenith makinemiz vardı. Bizim de, dostlarımızın da. Biz bunlarla gezdiğimiz yerlerin, önemli anların resimlerini çeker, sonra o resimlere bakarken heyecan duyardık. Bir de ben ek olarak zekâ seviyemi o zamandan belli edercesine başımı sağa sola eğer, sanki resmin içinde daha fazlasını görebilecekmiş gibi aranırdım. Hiç göremedim daha fazlasını, ama daha fazlasını görmeye çalışmaya alıştırdım kendimi.

 

Şimdi düşünüyorum da, teknolojinin bu kadar geliştiği her şeyin çok farklı boyutlarının izlenebildiği bir ortamda insan nasıl olur da o fotoğrafta yer almak ister. Benim çocukken içinde aranıp da göremediğim başka şeyler şimdi çok daha rahat görülebiliyor. Örneğin Sn. Özkök bu ayki Atlas dergisine bakarsa o kadar çok şey görecek ki. (Bakmadığını düşünemiyorum.) Misket bombaları ile bacağı un eleğine dönmüş çocuğu, yağmalanan bir akıl hastanesindekilerin içler acısı halini. Ve hele külleri. Bir uygarlığın küllerini görecek. Evet Azor adalarındaki resimde biraz aranırsa görülecek şeylerin içinde bunlar da var. Bir ulusun kendi kendine çiğnettirilen onuru da var o resimde. Seyreltilmiş uranyumun gelecekte nelere yol açacağı bilinmeyen etkileri de var o

 Kabil'de havuz kenarında (Reuters)

resimde. Ve o resimde iyi ki biz yokuz. Aslında olmak için çok çalıştık ama neyse ki olmadık.  

 

Türkiye’nin kısa veya hatta orta vadeli çıkarları çok açıkça bu savaşın yanında yer almak olabilir. Ancak bir ulus kendi çıkarları için bir savaşa doğrudan veya dolaylı olarak katılmayı kabul ederse (aslında edip hava sahasını da açtık, biraz daha eskisi gibi aransam o resimde bizi de bir yerlerde bulabilirim) kendisi içinde bir gün aynı şeyler geçerli olabilir. Sayın okurlar, kolayı değil zoru seçip, gerçekten evrensel bir barış ve demokrasi için çalışıp, eğer barışın mimarlarının resimleri çekilecek olursa o resimde yer almalıyız ve eğer alamazsak o zaman üzülmeliyiz. Miraslara sahip çıkmak tek yönlü değildir. Savaş olmasın demek de garibanizm edebiyatı değildir.  Diktatörlüğe karşı mücadelenin tek yöntemi de -üstelik de hangi sürecin sonunda nasıl alındığı belli olmayan kararlarla- bir ulusu bombalamak değildir.

 

Sn. Özkök yanılıyor ama yalnız değil

 

Milliyet gazetesinde (17 Mayıs) “Savaş bitti, barış diyenler yok oldu” başlığı ile Irak savaşı öncesi halkın % 83’nün ABD ile hareket etme fikrine karşı çıktığı, şimdi ise Türkiye’nin tavrını yanlış bulanların % 40.9 olduğu yazıyordu. Bu sonuç için A&G araştırma şirketi 38 il, 128 ilçede 927’si kadın 1881 kişiyle görüşmüştü. Yine bu sonuç için yüz yüze görüşme ve bilgisayar ortamında tutarlılık testleri tekniği kullanılmıştı. Sayın okurlar, ben kulunuz bunların hiçbirini yapmadan sadece bunca yıldır halkımla beraber yaşıyor olduğum için size bunları yazmadım mı? Her yazımda karşı olanların bile aslında çoğunluğunun neden karşı olduklarını belirtmedim mi? Açık Site arşivlerinde isterseniz bu yazıları bulabilirsiniz.

 

Bu anket sonucu çok önemli. Aslında istisnalar hariç hepimiz o fotoğrafta yer almak istedik. Sn. Özkök bana göre yanılıyor ama asla yalnız değil. Yalnız olanlar ben ve benim gibi düşünen çok küçük bir azınlıktı.

 

Sayın okurlar, hepimiz günün birinde ya tarihin albümünde ya da sadece aile albümümüzde yer alacağız. Kimimiz geride bıraktığımız küller ve eleğe dönmüş bacaklarla, kimimiz ise çevreye, doğaya, barışa insanlığa yaptığımız katkılarla gireceğiz albümlere. Eğer günün birinde kızlarım benim gibi bir aptallık yapıp içinde bulunduğum bir fotoğrafta kafalarını eğerek daha fazla şey bulacaklarını sanarak aranırlarsa, en azından babalarının uygarlığın küllerinin ardından üzüldüğünü görecekler.

(20 Haziran 2003'te kaleme alınmıştır.)